UMED tarafından düzenlenen “Bilişim, Teknoloji ve Medya Hukuku” panelinde konuşan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, “Algı yönetimi, psikolojik savaş yöntemlerinden biri olup, artık teknoloji ve medya alet edilerek yapılmaktadır. Bu yöntem ile kitlelerin algıları kontrol edilmeye, yönlendirilmeye veya değiştirilmeye çalışılmaktadır” dedi.

Uluslararası Medya Enformasyon Derneği’nin Bilişim ve Medya Hukuku Komisyonu ve tarafından düzenlenen, NETCOM tarafından desteklenen “Bilişim, Teknoloji ve Medya Hukuku” paneli Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün katılımıyla Ankara’da gerçekleştirildi.

Ataköşk Hotel’de gerçekleştirilen panele çok sayıda gazeteci, bilişim uzmanı, hukukçu, akademisyen, sivil toplum yetkilisi ve bürokrat katıldı. Programın sunumunu UMED Bilişim, Medya Hukuku Komisyonu Başkanı Şükran İnce yaparken, UMED Başkanı Aslan Değirmenci’ de bir konuşma yaptı.

TRT Haber ve Spor Yayınları Daire Başkanı Yaşar Taşkın Koç, Haber Türk TV Genel Müdürü Veyis Ateş, NETCOM A.Ş Genel Müdürü, Bilişim Uzmanı Oğuz Memiş, Cumhuriyet Savcısı Ahmet Aslan, Türk Patent ve Marka Kurumu Patent Dairesi Başkanı Salih Bektaş’ın panelist olarak katıldığı, Reuters Muhabiri Ercan Gürses’in moderatörlüğünü yaptığı programda konuşan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü önemli mesajlar verdi.

Bakan Özlü’den UMED’e Teşekkür

Konuşmasına “Bilişim, teknoloji ve medya hukukunu, Türkiye’de ilk defa bu kadar kapsamlı bir şekilde masaya yatıracak olan bu panelin, benzer çalışmaların önünü açmasını diliyorum” diyerek başlayan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, “Bu önemli paneli gerçekleştiren UMED’i ve katılımcıları tebrik ediyorum” dedi.

“İnsanlık tarihinin kırılma noktaları vardır. O kırılma noktalarından en önemlerinden biri de sanayi devrimiydi” diyen Bakan Özlü, “Yaklaşık 250 yıl önce, İngiltere’de başlayan o devrim, sadece bir coğrafyayı değil, dünyayı değiştirdi. Ve hala da değiştirmeye, dönüştürmeye devam ediyor. Sanayi devrimi, bir yandan kendini güncelleyip varlığını sürdürmeye devam ederken, diğer yandan yepyeni bir kırılma noktası daha oluşturuyor. Dünya; artık sanayi devriminin son halkası olan Sanayi 4,0’ı yaşıyor. Ve Sanayi 4,0. beraberinde Akıllı Toplum 5.0’ı getiriyor. Tüm bu yeni kavramlar, önümüze, aşmamız gereken yepyeni bir eşik koyuyor. O eşik; Bilişim Devrimi eşiğidir” dedi.

Karanlıkta Kalmak İstemiyorsak; Yıldızı Yakalamak Zorundayız

Bilişim Devrimi ile şekillenen dünyanın, bilim ve teknoloji omurgası üzerinde yükselmekte olduğunu vurgulayan Bakan Özlü, “Önceki sanayi devrimlerini ne yazık ki hep geriden takip ettik. Yıllar boyunca, bütün enerjimizi, aradaki bu uçurumu kapatmak için sarf ettik. Ancak bu kez; Bilişim Devrimini ve teknoloji çağını ıskalama şansımız yok. Aynı hatayı bir kez daha yapmayacağız. Stefan Zweig, “İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar” kitabında, insanların tüm yaşamını etkileyen ve sadece bir kez karşılaşacakları o fırsat anlarını anlatır. Bu fırsat anları, toplumlar için de geçerlidir. Bilişim Devrimi; insanlığın parlayan yeni yıldızıdır. Karanlıkta kalmak istemiyorsak; o fırsatı ve o yıldızı yakalamak zorundayız. Tüm politikalarımızı bu gerçeği bilerek üretiyor, planlarımızı bu gerçek ışığında yapıyoruz. 2023 hedefini koyarken de, 2071 hedefini belirlerken de aynı saikle hareket ediyoruz. Bu nedenle, bilişim toplumunda hukuki altyapının da oluşturulmasının zamanı gelmiştir. Bugünkü panel, bilişim toplumunun ihtiyaç duyduğu yasal altyapı için, son derece ufuk açıcı olacaktır” şeklinde konuştu.

Yapacak Çok İşimiz Var 

Konuşmasında dünyada birçok ülkenin siber ordularını kurduğunu, siber savunma sistemlerini oluşturduğunu vurgulayan Bakan Özlü, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “ Bu anlamdaki yasal düzenlemelere, kurumsal altyapılara ve insan kaynaklarına milyarlarca dolarlık yatırımlar yapıldı. Konvansiyonel bakış açıları terk edildi. Politika ve stratejiler buna göre yeniden güncellendi. Tüm bu gelişmeler, Bilişim Devriminin yansımalarıdır. Bu rüzgâra bakınca açıkça görüyoruz ki; yapacak çok işimiz var. Ama diğer taraftan, çok fazla vaktimiz yok. Ülkemiz, milletimiz ve geleceğimiz için dönüşümümüzü bir an önce tamamlamak durumundayız. Her dönem türlü saldırıların hedefinde olan Türkiye, siber saldırıların da hedefinde olacaktır. Gelişmiş ülkeler siber saldırılara ne kadar açıksa, Türkiye de o kadar açıktır. Bir yandan küresel yarışta geri kalmamak, diğer taraftan da kendimizi korumak için; neyle karşı karşıya olduğumuzun farkında olmalıyız.”

Terör Örgütleri Faaliyetlerini Sanal Dünya’ya Taşıdı

Özlü, “Bilgi ve teknolojinin kötüye kullanımı yoluyla, insanlara zarar verilmesini önlemek hepimizin sorumluluğu altındadır” dedi ve ekledi: “Bakan Özlü, “Terör örgütlerinin faaliyetlerini sanal dünyaya taşıdığı bir süreçte bilişim, teknoloji ve medya hukukunu tartışmak, önlemler almak, gerektiğinde yaptırımlar uygulamak en doğal haktır. Bu hakkı kullanmak, insanlığın huzuruna katkı sağlamaktır. Algı yönetimi, psikolojik savaş yöntemlerinden biri olup, artık teknoloji ve medya alet edilerek yapılmaktadır. Bu yöntem ile kitlelerin algıları kontrol edilmeye, yönlendirilmeye veya değiştirilmeye çalışılmaktadır.”

FETÖ, İhanet Ağını Medya İle Genişletti

“Bunun en çarpıcı örneğini FETÖ ihanetinde yaşadık” diyen Bakan Özlü, “FETÖ, ihanet ağını medya ile genişletti. Hain emellerine ulaşmak için medyayı, sanal âlemi ve teknolojiyi çok etkin bir şekilde kullandı. Yurt içi ve yurt dışında 147 adet yazılı medya, internet sitesi, haber portalı ve sosyal medya uzantılarını, 58 görsel ve işitsel medya kuruluşunu yayıncılık aşkından dolayı değil, bu gücü kullanmak için kurdu. FETÖ, bu bilişim ve medya gücünü, Anayasal düzeni ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmak için seferber etti. Örgüt, medya gücünü kullanarak, istediği zaman, istediği kişiye karşı organize bir psikolojik savaş taktiği uyguladı. Oluşturdukları montaj üslerinde, teknolojiyi kirli hedeflerinde alet ederek şantaj çetesi kurdu. Dolayısıyla görülmektedir ki; teknoloji ve medya bir yanıyla iyiye hizmet ederken, diğer taraftan çok güçlü bir silah olarak da kullanılabilmektedir. O yüzden; gerçeğe sahip çıkıp doğru olanı hep birlikte yönetemezsek, birileri bu gücü ihanetleri için yönlendirecektir. Buna izin veremeyiz. Bu açıdan; devlet kurumları, sivil toplum kuruluşları ve medyanın hakkaniyet etrafında birlikte hareket etmesi, son derece önemlidir” dedi.

Yeni Tehdit Algıları, Yeni Hukuki Mücadele Alanlarını Gerekli Kılıyor

İletişim teknolojileri kullanılarak işlenen suçların, sadece bir kişiyi değil, milyonları etkilediğini ifade eden Bakan Özlü, “Bu olumsuzluğu ortadan kaldırmak için, hukuki tedbirlerin yanı sıra, evrensel ilkeleri de dikkate alarak, birlikte hareket etmemiz kaçınılmazdır. 2001’de, AB tarafından imzalanan Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi, 2014 yılında TBMM’de onaylandı. Bilgisayar ve internet suçlarını gözeten bu ilk uluslararası sözleşme, ülkeler arası işbirliğini artırarak siber suçlara karşı mücadeleyi hedefliyor. Türkiye, internet konusunda hazırlayacağı yasaları ve mevzuatı bu sözleşme hükümlerine göre yeniden düzenleyecek. İnternet dünyası daha da yasal zemine kavuşacak, sanal ortamda işlenen suçlarla mücadele ve uluslararası işbirliği kolaylaşacak. Çünkü akıllı topluma geçiş, toplumun bütün alanlarında olduğu gibi hukuku da etkileyecek. Çok yakın bir gelecekte konvansiyonel hukuk, yerini bilişim toplumunun yeni aktörlerinin hukukuna bırakacak. Yapay zekâ, robotik teknolojiler ve akıllı üretim sistemleri, bunlara bağlı hukuki düzenlemeleri gündeme sokacak. Yeni tehdit algıları, yeni hukuki mücadele alanlarını gerekli kılacak. Dolayısıyla, bütün bunları formüle edip, hukuki altyapıyı da güncellememiz lazım. Bu kapsamda, bizim dışımızda çalışma yapılması gereken alanları da belirliyoruz. Türkiye, Bilişim Devrimini, bu büyük dönüşümü bu kez ıskalamayacak. İnsan kaynağımız da, zihniyetimiz de buna hazır ve yeterlidir. 48 milyon kişinin her gün internete bağlandığı, 47 milyon kişinin aktif olarak sosyal medyayı kullandığı, her 10 evin sekizinin, internet erişim imkânına sahip olduğu, her dört kişiden birinin internet üzerinden alışveriş yaptığı ülkemizde, hepimizin bir “dijital evi, dijital hanesi” olduğunu açıkça görmekteyiz. Bu noktada bize düşen görev; bu evi, bu haneyi güven altına almak, bunu da hukuk çerçevesinde yapmaktır” diye konuştu.

UMED Medya Okullarına Özel Teşekkür

Bakan Özlü sözlerini şu şekilde sonlandırdı: “Sözlerime son verirken; bu değerli paneli hazırlayan UMED’e, sivil toplum alanında önemli bir boşluğu doldurduğu için teşekkür etmek istiyorum. Bu zamana kadar UMED olarak açtığınız 3 medya okulundan haberim oldu. Eğitimlerin ücretsiz olması ve gençlerin desteklenmesi gurur verici. Son iki yılda 110 genç iletişimciden, 65’ine istihdam sağlamanız da ayrıca anlamlı. Sayın UMED Başkanı’nın şahsında, dernek üyelerini ve eğitmenlerinizi ayrıca yürekten kutluyorum. Tüm katılımcı ve dinleyicileri selamlıyor, panelin hayırlara vesile olmasını diliyorum.”

Şükran İnce: Bilişim Hukuku Mevzuatı Yetersiz

Programın sunumunu gerçekleştiren UMED Bilişim ve Medya Hukuku Komisyonu Başkanı Şükran İnce, “Bilişim ve iletişim alanındaki teknolojilerin gün geçtikçe artması ile birlikte bilgi toplumlarında gelişen ve değişen dünyada “bilişim” kavramının ortaya çıktığı günden bu yana kendi ekonomik, sosyal ve kültürel dinamiklerini yaratmıştır. Bu gelişmelere bağlı olarak bilişimin belirli komplikasyonlara yol açmasıyla ile birlikte bilişim hukuku doğmuştur” dedi.

Robotlar Hastanelerde Göreve Başladı

“Hukukun gelişmesi bilişimin gelişmesi kadar hızlı olmaması sebebiyle gün geçtikçe bilişim hukuku mevzuatının eksiklikleriyle karşılaşmaktayız” diyen İnce, “Böylelikle geliştirilen bilişim ve teknolojilerinin kullanımı bilişim hukukçularının her yenilikle birlikte, yeni çözüm önerileri sunmalarını gerektiriyor. Bilişim hukukunun bu dinamik ve multi-disipliner yani çok alanlı yapısı sebebiyle bugün gerçekleştireceğimiz panelde bilişim hukukunun sadece belirli alanlarına değinme fırsatı bulacağız. Bugün ele alacağımız konular arasında Bilişim Suçları ve bilişim suçlarına karşılık alınması gereken tedbirleri, Basın Hukuku ve Medya Etiğini, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında alınması gereken önlemler, Veri Güvenliği ve Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları bulunmaktadır. Bir sonraki panelimizde ise bugün gelişmiş ülkelerde gündemden düşmeyen robot hukukunu ele almak isteriz. Bu ülkelerde robotlardan belirli alanlarda istifade edilmektedir. Robotların kullanımının pozitif yönlerinin yanı sıra bir takım kaygıları getirmektedir. Geliştirilen robotların iş istihdamlarının önemli oranda düşüreceğini ve günümüz dünyasında toplumdaki insan rolünün gelecekte minilimize edileceği yönündedir. Batı’dan örnek vermek gerekirse insansı robotlara sahip olan Belçika’da belirli hastanelerde 20 dil bilen 300’den fazla hastanede robotların görev yaptığı özellikle çocuk ve yaşlı sağlığı departmanların da yer aldığı bilinmektedir. Daha da ilginç olan yeni bir gelişme ise Belçika’da ilk hukuk robotu üretilmiş olması. Yapay Zekâ aracılığıyla yazılımına kanunlar, hukuki metinleri ve içtihat yüklenerek hukuki mütalaalar yapan robotun belirli konularda hakimin hangi kararı alacağı yönünde tahminlerde bulunup tavsiyeler vermesidir” dedi.

İnce, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bu robotların üretilmesinden sonra robot kullanımının hukuki zeminin hazırlanması için birtakım çalışmalara girilmiştir. Bu çalışmalarda cevap aranan sorular arasında Yapay Zeka Robotların hukuki niteliği ve sorumluluğu yer aldığını gözlemliyoruz. Özellikle robotların fiillerinin sonuçlarından doğacak olan sorumluluk anlamları veya etik açıdan robotlar ile ilgili sorunlar çıkmaktadır. Önümüzdeki süreç içerisinde benzer gelişmelere ülkemizde de şahitlik edeceğimize inanıyoruz.”

Büyük Verinin Önemini Anlamalıyız

Büyük Veri konusunda da değerlendirmelerde bulunan İnce, “Bildiğiniz üzere İnsanlığın varoluşundan bu güne kadar verinin bu denli yoğun ve farklı kaynaklardan elde edildiği bir dönem olmamıştır. Dünyanın önde gelen teknoloji firmalarının araştırmalarına göre hergün 2.5 kentilyon veri oluşmaktadır. Ayrıca dünyadaki mevcut verilerin % 90’nının son iki yılda meydana geldiği söylenmektedir. Verinin çoğalmasıyla çeşitli veri yönetimi metodları üretilmiştir ve Big Data olarak bilinen Büyük Verinin istifade edilmiştir. Bununla ilgili bir örnek vermek isterim. Kaliforniya’da bir arama motorunun belirli bir bölgedeki arama sözcüklerinin verilerini toplayıp incelemekle insanların o hastalığın belirgin belirtilerini aradıklarını tespit ederek o şehirde meydana gelen bir hastalığı bölgedeki sağlık müdürlüğünden önce tespit etmiştir. Büyük Verinin analitiklerinin önemi burada ortaya çıkmaktadır. Geleneksel veritabanı araçları ve algoritmaları ile işlenmesi zor olan bu büyük verinin meydana getirilmesi ve çeşitli profiller oluşturulması sonucuyla insan davranışlarını anlama ve buna dair tahminler yapılabilmektedir. Büyük veri ile birlikte verilerin yeniden anlamlandırılmasıyla karar mekanizmalarına yeni bilgi üreterek destek vermektedir. Doğup büyüdüğüm Hollanda’da son iki yılda Büyük Veri Belediyeleri bulunmakta ve toplum nezdinde elde edilen verilere göre toplum hizmetinin ve güvenliğini daha etkin ve verimli kılınması hedeflenmiştir” şeklinde konuştu.

Büyük Verinin Karanlık Yüzü Gizliliğin İhlalidir

Kişisel verilerin korunması konusunda ise İnce, şunları söyledi: “Madalyonun diğer yüzünü çevirdiğimizde bilişim hukukunun temel alanlarından olan kişisel verilerin korunmasıyla karşılaşıyoruz. Büyük Verinin bir karanlık bir yüzü vardır, o da özel hayatın gizliliğini tehdit etmesidir. İnternet sitesi, sosyal medya mecraları, mobil uygulamalar ve benzeri vasıtalarla sözlü, yazılı ya da elektronik olarak kişisel verileri toplamaktadır. Buna çoğu zaman bir uygulamayı ücretsiz indirmeyle kendimiz izin verdiğimiz gibi kişisel verilerin iznimiz olmadan belirli şirketler tarafından paylaşıldığını gözlemlemekteyiz. Bu anlamda kişisel verilen korunmasının toplum nezdinde oluşturulması gereken farkındalığının hayati önem taşımaktadır. Kişiler; kişisel veri işlenip işlenmediğini öğrenme, işlenmişse buna ilişkin bilgi talep etme, bunların amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını öğrenme hakkına sahiptir ancak bu hakka başvuranların sayısının çok olmadığını tahmin edebiliyoruz. İşlenen verilerin münhasıran otomatik sistemler vasıtasıyla analiz edilmesi suretiyle kişinin kendisi aleyhine bir sonucun ortaya çıkmasına itiraz etme, kişisel verilerin kanuna aykırı olarak işlenmesi sebebiyle zarara uğraması hâlinde zararın giderilmesini talep etme haklarına sahiptir. Neyse ki, Türkiye’de kişisel verilerin korunmasını sağlamak ve bilinç düzeyini geliştirmek, veri temelli ekonomide özel ve kamusal aktörlerin uluslararası rekabet kapasitelerini artırıcı bir ortam oluşturmak amacıyla Kişisel Verileri Koruma Kurulu da çalışmalarına başlamıştır. Bu Kurulun kişisel verilerin korunması ve buna ilişkin vatandaşlık bilincinin oluşmasında etkin ve uluslararası alanda söz sahibi bir otorite olacağını düşünüyor, çalışmalarında başarılar diliyoruz.”

İnce’den Medya Etiği Hatırlatması

Konuşmasında Medya Hukuku konusunda ise İnce, “Almanya’da 2016 yılında verilen bir kanun önergesine dikkatinizi çekmek isterim. Yalan haberi yayılmasının önlenilmesine mevzuat getirerek; yalanın yayılmasını önleme planları var. Kanunun yürürlüğe girmesiyle; şikayet sonrasında yalan haberin, sosyal medya mecralarından kaldırılması zorunluluğu getirilecektir. Önergeye göre, yalan haberin kaldırılmaması ise maksimum 500.000 avro cezaya yol açmaktadır. Bu önerge medya etiği açısından büyük önem arz etmektedir. Kendi ülkesinde dezenformasyonun suç haline getiren Almanya’ dan ülkemiz hakkında da daha etik haberlere imza atmasını bekliyoruz. Yalan haber yaymanın toplumda oluşturacağı olumsuz etkileri 2013 yılında İstanbul’da yaşanan Gezi Parkı olaylarıyla gözlemlemiş olduk. İtalya’da ise yalan habere karşı yalan haberin oluşturduğu olumsuz etkileri önlemek adına liselerde eğitim verilmektedir. Bu projeyle lise çağındaki gençlerin, internette dolaşan yalan haber ve komplo teorilerine karşı daha bilinçli hale getirilmesi hedefleniyor. Medya bilincinin topluma yerleşmesine sağlayacağını düşündüğümüz bu projenin ülkemizde de hayata geçirilmesi umuyoruz” dedi.

Değirmenci: Sorunlara Evrensel Değerler Işığında Çözümler Geliştirilmeli

UMED Başkanı Aslan Değirmenci ise, Aslan Değirmenci, Bilişim Teknoloji ve Medya Hukukunun kapsamlı olarak ilk defa gerçekleştirdikleri panelde gündeme getirildiğini ifade etti. Değirmenci, “Bilişim etiği, doğruluk, kişisel haklar, özel hayat, toplumsal yaşam, çocuklar ve gençler üzerindeki etkiler, mülkiyet hakları, sayısal uçurum, yapay zeka gibi konular çerçevesinde tartışılmalı, sorunlara evrensel değerler ışığında çözümler geliştirilmelidir” dedi.

Konuşmasına FETÖ davalarından örnekler vererek devam eden Değirmenci, “İstanbul’da devam eden kritik bir dava var. Bu davadan söz ederek; konunun ne denli önemli olduğunu ifade etmek istiyorum. Söz konusu davada fezleke ve iddianamenin çatısını oluşturan bir bilişim firması var. Söz konusu firma FETÖ’nün güçlü finans kaynaklarından.. Firma çok sayıda abonesine domain (alan adı) ve hosting (sunucu) ile web adresi sağlamış ve 2016 yılı itibarı ile kayıt ettirdiği alan adı sayısı 600 bini bulmuş.. Firma 600 bin web sitesinin sahibi ve yöneticilerine, özelikle de kamu kurum ve kuruluşlarına ait iletişim, kimlik, banka hesap bilgilerine sahip olmuş. Firma sunucu sağladığı birimlerin verilerini de depolamış. Emniyete hizmet vermeye başlamış ve emniyet içerisinde yapılacak operasyonlardan örgüt üyeleri haberdar edilmiş, bu bilgiler ayrıca Fuat Avni ve FETÖ medyasına gönderilerek algı operasyonu yapılmış. Özel sektördeki kişilerin şahsi bilgilerini de temin eden firma, himmet almak ve işlerini kolayca yaptırmak için şantaj amaçlı bu bilgileri kullanmış. Yetmemiş firma üzerinden vergi kaçırma işlemiyle devlet yıllık 4 milyon TL zarara uğratılmış. Bir bilişim firması üzerinden hem şantaj, hem kişisel verilerin kaydedilmesi ve ele geçirilmesi, hem silahlı terör örgütüne üye olmak, örgüt adına suç işlemek ve hem de medya eliyle algı operasyonu yönetilerek darbeye zemin hazırlamak suçu işlenmiş” dedi.

Hukuki Düzenlemeleri Çağa Uygun Şekilde Yapılmalı

“İşte bilgi bu kadar hayati ve bu kadar kritik bir öneme sahip” diyen Değirmenci, “Artık ihanetler, sanal dünyaya taşınmış durumda ve kontrolü çok zor. Alınması gereken tedbirlerin teknolojiyle donatılıp, ilgili mevzuatların yeniden ele alınıp, hukuki düzenlemelerin çağa uygun bir şekilde yapılıp, Uluslararası hukukun iç hukuk sistemine uyarlanmasının koordine edilmesi sağlanmalıdır. Elbette insan kaynağımızın en üst seviyede yetiştirilmesinin zorunlu olduğu bir yüzyılın içerisindeyiz. Başarı ve kalitesinin en büyük etkeni yetişmiş insan faktörüdür. Evet kaybedecek vaktimiz yok; gençliğe yatırım yapmaktan geri duramayız, durmamalıyız” şeklinde konuştu.

Medya Etik İlkeleri İçselleştirmelidir

Küreselleşme sürecinin ivme kazandırdığı teknolojik gelişmelerin, medyanın küresel çaptaki etkinliğini artırdığını belirten Değirmenci, “ Artık medya, zaman ve mekân sınırlarını aşan yeni teknoloji olanaklarıyla dünyanın her yerine ulaşabilmektedir. Medya; algılama, bilinç ve duygu süreçleri üzerindeki etkisini son derece artırmıştır. Medyanın sahip olduğu bu güç, etik ve denetim sorunlarını da birlikte getirmiştir. Bu güce ve değerlere ilişkin değerlendirmeleri değerli panelistlerimiz yapacağından sadece şunu söylemek istiyorum: Çıkar çevreleri, illegal örgütlenmeler ve terörizm medya organları sayesinde hedefine sıfır maliyetle ulaşmak istemektedir. Bu isteğe cevap vermek ise gazetecilik değil, çıkar çevrelerinin amacına hizmet etmek, illegal örgütlenmelerinin illegal hedeflerine aracılık etmek, terörizmin propagandasını yapmaktır. Yine internet, iyi özelliklerinin yanı sıra terör, ırkçılık, pornografi gibi kötü amaçlı olarak da kullanılabilmektedir. Bilişim etiği, doğruluk, kişisel haklar, özel hayat, toplumsal yaşam, çocuklar ve gençler üzerindeki etkiler, mülkiyet hakları, sayısal uçurum, yapay zeka gibi konular çerçevesinde tartışılmalı, sorunlara evrensel değerler ışığında çözümler geliştirilmelidir. Ve hepsinden önemlisi medya profesyonellerinin etik ilkeleri içselleştirmesi gerekmektedir. Doğruluk, dürüstlük, hakkaniyet, dengeli ve sorumlu habercilik gibi değerler, gazeteciliğin temellerini oluşturmalıdır” dedi.

Gazetecilerden Yerli Otomobile Tam Destek

Konuşmasında yerli otomobilden dolayı Bakan Özlü’ye teşekkür eden Değirmenci, şunları söyledi: “UMED ailesi olarak yerli otomobil için yola çıkan, engelleri aşan, sayın bakanımızı tüm yüreğimizle kutlarız. Yerli otomobile karşı çıkanlar Anadolu sermayesini hedef alıyor. Bunun farkındayız. Bu oyunu da bozarız. UMED olarak; Türkiye’nin kendi tasarımı ilk milli tankı ALTAY’ı, ilk savaş gemisi MİLGEM’i, ilk insansız hava araçları olan ANKA ve BAYRAKTAR’ı, ilk eğitim uçağı HÜRKUŞ’u, ilk silahlı helikopteri ATAK’ı almaya gücümüz yok. Almaya elbette niyetimiz de yok. Ancak Sayın Bakanımızın da dediği gibi; fazlasının olacağı, eksiğinin olmayacağına inandığımız yerli otomobil için sorumluluk almaya hazırız. Biz bu projeyi gönülden destekliyor; yerli otomobillerimiz üretilmeye başladığında UMED ailesi olarak alacağımızı deklare ediyoruz.”

Panel, TRT Haber ve Spor Yayınları Daire Başkanı Yaşar Taşkın Koç, Haber Türk TV Genel Müdürü Veyis Ateş, NETCOM A.Ş Genel Müdürü, Bilişim Uzmanı Oğuz Memiş, Cumhuriyet Savcısı Ahmet Aslan, Türk Patent ve Marka Kurumu Patent Dairesi Başkanı Salih Bektaş ve Reuters Muhabiri Ercan Gürses’in sunumlarıyla sona erdi.

Genç İletişimciler Sertifikalarına Kavuştu

Programda Uluslararası Medya Enformasyon Derneği (UMED) ile Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) Ankara İl Temsilciliği Yüksek Öğrenim Koordinatörlüğünce açılan ücretsiz “Medya Akademisi”nde başarılı olan öğrencilere sertifikaları verildi, Bakan Özlü tarafından katılımcılara plaket takdim edildi.